Başlık çocukken çok sık söylediğimiz bir sözü mü hatırlattı size? Hani içinde bizim payımız olsa bile yanlış bir şey olduğunu anladığımız anda kendimizi kurtarma çabası ile söylediğimiz. Peki size “Biz hala kaç yaşında olursak olalım bu sözü hala söylüyoruz.” dersem ne düşünürsünüz. Belki sesli değil ama tavır ve davranışlarımızla, kendi sorumluluğumuzu üstlenmeyerek her gün yapıyoruz bunu ne yazık ki.

Nerden geldi bu konu aklıma diye soracak olursanız; bu Pazar uyandığımda, oturduğum evi kiralama nedenim olan, salonumun bir cephesindeki tüm pencerelerin önünde tüm güzelliğiyle uzanan bilge çam ağacımın artık yerinde olmadığını gördüğüm anda. Kentsel dönüşüm nedeniyle yıkılmaya başlayan yan apartmanın bahçesinin, bizimle sınır olan tarafındaydı. Yazarken bile gözlerim doluyor, o anda neler hissettiğimi anlatmam çok zor. Hayatınızda sevdiğiniz birini, bir dostu kaybetmenin acısı gibi çöktü içime. Sonrasında gördüm ki apartmanın arka bahçesindeki en az on-on beş ağaç tümü kesilmiş.
Düşündüm. İstanbul’un en güzel semtlerinden birinde oturuyorum. Kentsel dönüşümün yok ettikçe doymayan bir canavar gibi gittikçe hızlanarak her şeyi yıkarak, artık amacının ötesine geçmiş hesaplarla devam ettiği bir bölgedeyim. Bayılarak taşınmıştım Anadolu Yakasına. Sokaklar yemyeşil, apartmanlarının geniş balkonu çiçeklerle, kocaman bahçesi ağaçlarla dolu mahalleleri ile yaşam sevinci vermişti bana. Daha üzerinden iki sene geçmeden bu apartmanlardan ve mahallelerin çoğundan eser kalmayacağının belirtileri başladı.

Civarda kiminle konuşsam oturdukları evi kentsel dönüşüme sokmaktan çok mutlu, yeni yapılan tek tip, balkonsuz –pardon fransız balkonlu- mimar elinden çıkmadığı için mimari hatalarla dolu, bahçesinde tek bir ağaç bırakılmamış, kesilen en az elli, atmış yaşlarındaki ağaçlar yerine süs ağaçlarının yan yana  dikilip kalan alanın açık otopark yapıldığı evlerine taşınmayı sabırsızlıkla bekliyorlar. Çünkü evlerin değeri olarak milyondan başlayan fiyatlardan bahsediyor emlakçılar. Üstelik biz ev sahipleri milyon değerinde ev sahibi olmak için cebimizden tek kuruş ödemek istemiyoruz.  Bu durumda müteahhitler bedava yapmayacaklarına göre, evler iyice küçülüyor, daracık sokaklara kule gibi eskisinin iki-üç katı yüksekliğinde bina dikiliyor. Aslında evlerini teslim alanların kimi mutlu olmayıp kiraya veriyorlar evlerini ama hiç sorun değil. Çünkü emlakçılar eski evlerinin kira değerinin üç katı bir fiyata veriyorlar kiraya; genişlik ve  kullanışlılık değeri eskisine göre üçte birine düşmüş olsa da. Piyasa bu, ev sahibi olarak bu değerde olmadığını bilsem de gelen paradan memnun veriyorum evimi en ufak bir vicdan azabı hissetmeden, herkes öyle yapıyor. Üstelik emlakçı diyor bu fiyatı.

Bazen “Peki ağaçları korumak için bir anlaşma yaptınız mı müteahhitle?” diye bir soru sorulunca cevap genelde aynı; “Kesilen ağaç sayısında ağaç dikilecek”. Bu arada dikilen ağaçların asla o eski ağaçların muadili olmadığını söylememe gerek yok sanırım.

Durum böyleyken nasıl yaşıyoruz veya inandırıyoruz kendimizi diye sorsam bu kez.
Şöyle; başımızda rantçı bir iktidar var, belediye de zaten öyle, müteahhitler, inşaat şirketlerinin de o parti ile belirli yakınlıkları var. Çok eski olmayan evleri bile yıkma kararı alıyorlar. Müteahhitler yüzünden sokaklarımız on-on beş katlı binalarla doldu. Ağaç yok, rüzgar yok. Hiç düşünmeden yaptılar inşaatları sırf para kazanmak için, ya alt yapı çöker kaldırmazsa bu yükü ne olacak? Bu ağaçlar kaç yaşında yazık olmaz mı? İnsanların yaşadıkları yerlerin insan doğasına uygun olarak tasarlanması gerekir mi? Bunları hiç düşünmüyor müteahhitler, belediye ve iktidar. Aslında biz ağacı çok severiz. Gezi parkı olayları sırasında bugün bahçesinde tüm ağaçların kesilip inşaatın başlatıldığı eski apartmanlardaki komşularımla her gün tencerelerle tavalarla sesimizi duyurduk.

Evet suçlu kim? Sorumlu kim? İstemediğiniz şeyleri yapan bir yönetim tarafından yönetiliyor olabiliriz. Belli şeylere belki gücümüz yetmez, sesimiz çıkmaz ama bir mahalle halkının bu gidişi daha kontrollü ve daha insani daha doğa dostu yapması için elinde hiç mi güç yoktur? O mahalleli hiç mi sorumlu değildir. Buna benzer diğer konularda da bizim hiç mi sorumluluğumuz yok.

Valla ben yapmadım, iktidar yaptı, müteahhitler yaptı, emlakçılar yaptı!!!
Sorsak onlara, onların da sorumluluğu atacağı suçlayacağı birileri vardır mutlaka. Koşullar böyle, dünya değişti gibi.
Hayatta her konuda, etkin olacağımız alan minicik bile olsa kendi sorumluluğumuzu almadan yaşamaya devam etmek, içten içe kendimize ihanet etmektir. Benliğimiz, özümüz bunun bedelini  sevgisiz, umutsuz, vicdansız ve saygınlığı kalmamış bir insan haline dönüştürerek bizi, çok ağır ödetir. Seçim bizim.
Ucundan kenarından dâhil olmuş olsak bile elimizden ne geliyorsa yaparak kendi sorumluluğumuzu üstlensek. Devamında da işler istediğimiz gibi gelişmezse, elinden geleni yapmış bir insanın iç huzuru ve kendine saygısı ile  ben elimden geleni yaptım ama olmadı desek. Kendimize olan saygımız ve vicdanımızla barışık etkin bir birey olsak.  Bir şeyleri değiştiremez miydik?


Meltem Kılıçcı - Koç, Çevirmen